Ülkemizdeki şirketlerin % 9o’ ını aile şirketleri oluşturuyor. Bu aile şirketleri içinde markalaşabilen şirket sayısına baktığınızda bu rakamın çok düşük olduğunu görüyorsunuz. Böyle önemli bir potansiyelin kullanılamamasının nedenleri nelerdir? Aile şirketleri neden markalaşamıyor? Bu soruların cevaplarını incelemeye çalışalım.
1) Vizyon eksikliği: Aile şirketleri yönetimlerine baktığımızda büyük bir kısmı ilk kuşak. Yani aile şirketini kuranlar. Bu kısım genelde kendi işlerini yapmış dışarıda yeterince tecrübe edinmemiş kişiler oluyor. Bunun yanında 1. Kuşakta aile büyüklerinin sözleri çok önemlidir ve ticaret onlardan öğrenilen çevresinde yapılır.
Dünya o kadar hızlı değişiyor ki bu değişime ayak uyduramayanlar geride kalıyor. Değişime ayak uydurabilmek için vizyonunuzun geniş olması gerekiyor. Marka olmayan aile şirketleri ile ilgili en büyük sorun, vizyon. Yani ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmiyorlar. Ellerinde yeterli strateji ve yol haritası yok. Böyle olunca da belirli aşamaya geliyor, ondan sonra tıkanıyorlar.
2) Yetki devredememe: Aile şirketleri yönetiminde, ailenin büyükleri ya da şirketi kuranlar kontrolü elden bırakmayı istemiyorlar. Sorumluluğu paylaşabiliyorlar ama yetkiyi paylaşmaya yanaşmıyorlar. Böyle olunca da şirketi yönetenlerin elinde bol sorumluluk az yetki oluyor. Kendi başlarına karar alamıyorlar.Her kararda danışmak zorunda kalıyorlar.
Şirketi kuran kişilerin çoğu çocuklarının şirkette yer almasını, sorumluluk almasını istiyor. Ama yetkilerinizden bir kısmını verin dediklerinde buna yanaşmıyor, ” ben daha gencim emekli olmadım” diyorlar. Yetki devri, profesyonellerin işin başına geçirilmesi fikri ‘emeklilik’ olarak adlandırılabiliyor.
3) Ego savaşları: Aile şirketleri hızlı büyüyen şirketler. Çünkü çalışanların bir kısmı ilk aşamada aile fertlerinden oluşuyor. Böyle olunca da işi daha fazla sahipleniyorlar. Para yerine işi iyi yapmaya odaklanıyorlar. Buraya kadar güzel. Ama sonrası bazen sıkıntılı oluyor.
Aile şirketleri içinde başarı arttıkça sorunlar ortaya çıkıyor. Şirket belirli aşamayı geçtikten, ismi duyulmaya başlandıktan sonra karşımıza bir sorun çıkıyor? Bu başarının mimarı kim? Eğer bu konuda kendi içlerinde bir anlaşma yoksa herkes başarıdan pay almaya çalışıyor.
Egolar, karşı karşıya geliyor. Ego savaşları yaşanmaya başlıyor. Bu şirketi buraya ben taşıdım cümleleri duyulmaya başlanıyor. Bir gazeteye röportaj verilecek olsa kimin konuşacağı sorun oluyor. Çünkü başarının sahiplenilmesi kolay ama paylaşımı çok zordur.
Ödül alındığında sahneye kimin çıkacağı önemlidir.
4) İç çekişmeler: Büyüyen şirketin diğer bir sorunu da aile içi çekişmeler. Bu iç çekişmeler ilk başlarda, şirket çok para kazanmazken olmuyor. Para kazanılmaya başlandıkça aile fertleri birbirinin yaşamlarını izlemeye, kıskanmaya, eleştirmeye başlıyor. Hele bir de aileye dışarıdan gelinler gelmeye başlayınca bu iç çekişmeler iyice artmaya başlıyor.” Onların şöyle güzel evi var bizim niye yok? Kardeşin eşine yeni araba almış sen neden almıyorsun? Şirket sizin değil mi neden onlar daha çok harcıyor?” En çok söylenen sözler haline geliyor.
Aile şirketleri ülkemizin geleceği için çok önemli. Markalaşma yoluna girmeleri ve bu yolda ciddi adımlar atmaları oldukça gerekli. Ama bu yola girme aşamasında bu tür sorunlar yaşanabiliyor. Bu sorunların yaşanmadığı oldukça başarılı aile şirketleri de var. Onlar ise marka olma yolunda ciddi mesafeler kaydetmiş oluyorlar.