İnsan ve markaya dair ilham verici hikayelerin konuşulduğu İnsan ve Marka sohbetleri başladı. Bu sene ilk kez online olarak gerçekleştirilen buluşmaların ilk konuğu Acun Ilıcalı oldu.
İnsan ve Marka; farklı kurumların işveren markası hikayelerini, kurum kültürüne dair yaklaşımlarını, iyi uygulamalarını bu markaların kendilerinden sunuyor. Diğer yandan bu konularda katkı sağlayabilecek danışmanlar, girişimciler, profesyoneller ya da kişisel hikayesiyle renk katacak yetenekler ile röportajlar gerçekleştiriliyor.
Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi nedeniyle bu yıl online düzenlenecek olan İnsan ve Marka 2020 etkinliğinde iş dünyasının birbirinden önemli isimleri yer alıyor.
Acun Ilıcalı: Hayal Ettiğin İşi Yapmak
Waytosay tarafından bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen İnsan ve Marka buluşmaları Acun Ilıcalı’nın katılımıyla başladı. Waytosay Kurucu Ortağı Seda Hoşel Kiraz’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide tüm Türkiye’nin sevdiği televizyoncu Acun Ilıcalı, ilk kez işveren kimliğiyle soruları yanıtladı.
Bir işveren olarak çalışanlarıyla olan ilişkisini anlattığı yayında, Acun Ilıcalı “ Ben bir çalışan olduğum zamanlarda hayal ettiğim şeyleri hayata geçiriyorum.” dedi.
“Hayatımdaki en büyük avantajlarımdan biri bir muhabir olarak kariyerime başlamam ve adım adım ilerlemem.” diyen Ilıcalı, sevilen bir işveren olmasının insanları neyin mutlu ettiğini bilmesinden kaynaklandığını söyledi:
“Tüm kademelerde bulununca insanların nelerden mutlu olabileceğini de anlamış oldum. Acun Medya tamamen güven üzerine kurulu bir şirket. Hiç kimsenin belirli bir çalışma mesaisi yoktur. Aslında ben bir çalışan olduğum zamanlarda hayal ettiğim şeyleri hayata geçiriyorum.”
“Patronumun Acun olmasını isterdim”
Bir işveren olmasaydı, patronunun kim olmasını isterdi sorusuna ise Ilıcalı “Patronumun Acun olmasını isterdim.” dedikten sonra bugüne kadar birlikte çalıştığı tüm işverenlerinin onu çok mutlu ettiğini söyledi:
“Bugüne kadar çalıştığım tüm patronlarım beni çok mutlu etti. Hepsi benim için çok değerli. İş kariyerimde onların beni mutlu etmesi beni bu başarıya taşıdı. İnsanın mutlu olması için en yüksek başarıyı elde etmesine gerek yok. Kariyerinde zirveyi göremesen de ortada bir yerde kendine çok mutlu bir dünya yaratabilirsin. Bu dünyadan ayrılırken arkandan iyi konuşulmasından daha değerli bir şey yok bence. Benim şu anda mutluluğumun kaynağı halkın takdirini kazanmış olmak.”
Mirgün Cabas – Dijital Dünyada Yeni Nesil Yayıncılık
Mirgün Cabas da bu sene ilk kez online gerçekleştirilen “İnsan ve Marka” sohbetlerinin konuğu oldu. Geleneksel gazetecilikten Youtube ve Podcast yayıncılığına geçiş yapan Cabas, kaliteli içerik üretimi hakkında deneyimlerini paylaştı.
Son dönemde ürettiği yeni nesil video ve Podcast içerikleriyle öne çıkan gazeteci, yazar ve program sunucusu Mirgün Cabas, Waytosay tarafından bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen İnsan ve Marka sohbetlerinde farklı mecralarda içerik üretmenin incelikleriyle ilgili ilham verici bilgiler verdi.
“İyi niyetli habercilik yapamayan kurumlarla baş başa kaldığımız için üzgünüm”
“Her ne kadar bireysel olarak haber bağlantılı içerikler üretsem de bizim ihtiyacımız iyi işleyen haber kuruluşları” diyen Cabas, medya çok zahmetli ve organize olmayı gerektiren bir sektör dedi:
“Tabii ki vatandaş gazeteciliği ve bireysel gazetecilik diye bir şey var. Ama dört dörtlük bir habercilik yapabilmeniz için iyi bir alt yapıya ihtiyacınız oluyor. Artık güvenebileceğimiz yayın ortamları, kanallar, gazeteler yok. Biz mecburiyetten sağda solda keşfettiğimiz, takip ettiğimiz insanların ne dediklerine bakıyoruz. Bizim yaptığımız da sıcak haber vermek değil, yorum yapmak, birilerini konuşturmak. Youtube’tan ya da başka mecralardan benim gibi içerik üreten insanlar kalkıp Çanakkale’de orman yangının olduğu yerden haber bildirmiyor. Biz olayın gerçekleştiği yerde olmuyoruz. Birini yayına alıyoruz, olayla ilgili konuşuyoruz. Aslında izlediğiniz şey haber değil, haberin bir yansıması. Tarafsız, dengeli ve iyi niyetli habercilik yapamayan kurumlarla baş başa kaldığımız için üzülüyorum.”
“Dergi işi benim için kırılma noktası oldu”
“Siyaset, haberdar olmamız gereken bir iş, bununla ilgili içerik üretmem isteniyorsa memnuniyetle yapıyorum ama 7/24 bununla yaşayan biri değilim.” diyen Cabas son olarak GQ macerasını anlattı:
“Siyasetin yanına kültürü, bilimi, sporu koymak; popüler olana yer açmak bende bütün bir resim oluşturuyor. Televizyonda bu işi yapamaz hale geldiğim zaman tam da bu geniş ilgi alanlarım sayesinde dergi işini yapabildim. Hiç de bugüne kadar yaptığım işlerle karşılaştırıp bana yakışır mı diye düşünmedim. Tasarımcılar, fotoğrafçılar, başka markalar, başka yazarlarla birlikte farklı içerik üretme fırsatı bulmuşken, bunu çok iyi değerlendirdim. O dönem benim için gerçek bir kırılma noktası oldu. Bu bana yaşamımı sürdürmek ve sevdiğim işlerle uğraşmak için yeni bir alan açtı.”
Gülseren Budayıcıoğlu: İş Yerimiz Bizim Dünyamızdır
Madalyon Psikiyatri Merkezi Kurucusu ve sayısız kuruma danışmanlık hizmeti veren Dr. Gülseren Budayıcıoğlu, waytosay’in düzenlediği İnsan ve Marka sohbetlerinin konuğu oldu. Kurumsal ruh sağlığı hakkında konuşan Budayıcıoğlu, “İş yerinde ruhsal doyuma ulaşmanın sırrı insan ve marka arasındaki uyumdur” dedi.
“Hayatımızın büyük kısmı evlerimizde değil, iş yerlerimizde geçiyor. İş yerimiz bizim dünyamızdır. İş yerinde ‘mutluluk’ kavramı yerine ‘doyum’ demek daha doğru olacaktır. Çünkü mutluluk devamlılık gösteren bir kavram değil. Sürekli mutlu olamazsınız. Ama işinizle uyum içindeyseniz işten ruhunuzu doyurarak çıkabilirsiniz.”
“Anlam paylaşıldığı zaman çalışanlar kurumları hayallerin ötesine taşıyor”
Yaptığı işte anlam bulan çalışanların kurumlara katkısının çok büyük olduğunu vurgulayan Budayıcıoğlu, “Pek çok kurumun kuruluş aşamasında maddi başarıyı ön plana koymadığını düşünüyorum. Kaliteli bir hizmet ya da yepyeni bir şeye imza atmak gibi hayaller kuran kurumlar, hedeflerine ulaştıklarında zaten maddi imkânları da kazanıyor. İşte bu ilk hayalin çalışanlar tarafından çok iyi hazmedilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle olduğu takdirde, çalışan ve kurumlar bir bütün oluyor. Oraya uymayanlar çok kısa zamanda kendini belli ediyor. Bu tür kurumlarda çalışan insanların doyumlu çalıştıklarını düşünüyorum ve kuruma katkılarının çok büyük olduğu kanaatindeyim. Anlam paylaşıldığı zaman çalışanlar kurumları hayallerin ötesine taşıyor” dedi.
Son yıllarda kurumsal dünyada çokça kullanılan “Resilience” (Yılmazlık) kavramına da değinen Budayıcıoğlu bu kavramı sarsıntılar karşısında dayanıklı ve esnek olabilmek olarak açıkladı:
“Kurumlar da hayat gibi stabil değildir. Bazen deprem olur ve küçük ya da büyük sarsıntılar yaşanır. Tıpkı pandemi döneminde hep beraber sallandığımız gibi. Kurumların kimisi bu sarsıntıda yıkılır, kimisi de sapasağlam kalır. ‘Resillience’ kavramını da ben böyle sembolize ediyorum. O esnekliği, dayanıklılığı, birlikteliği ve güveni çalışanlarınızla paylaşmanız, ufak tefek rüzgârlar karşısında yıkılmayacağınızın da garantisidir.”
Waytosay’in düzenlediği İnsan ve Marka sohbetleri ilham veren konuklarıyla devam ediyor. Video röportajlar ve çok daha fazlası insanvemarka.com üzerinden izleyebilirsiniz.