Yaşlı bir adamın evinin önünde çocuklar toplanmış, top oynuyorlarmış. Adam bu durumdan rahatsız olmuş ve çocukları uyarmış. “Yapmayın evladım, başka yerde oynayın “demiş. Ertesi gün çocuklar aynı saatte tekrar oynamaya başlamışlar.
Adamın aklına bir fikir gelmiş. Çocukların yanına gitmiş.”Alın size 10 lira. Aferin çok güzel oynuyorsunuz“ demiş. Çocuklar keyifle oynamaya devam etmişler. Ertesi gün çocuklar yine oynuyorlarmış. Adam yanlarına gitmiş. Bu sefer 5 lira vermiş. Biraz bozulsalar da kabul etmişler. Bir sonraki gün adamı gören çocuklar tekrar para istemişler.
Adam “Kusura bakmayın evladım bugün param yok size veremeyeceğim” demiş. Çocuklar bu duruma kızmışlar.”Para almadan bu işi yapamayız. Biz işi bırakıyoruz “demişler.
Motivasyon için “harekete geçirme enerjisi” tanımını kullanabiliriz. Motivasyon nasıl sağlanır? Gelin biraz bunun üzerinde düşünelim. İş hayatında motivasyon ile ilgili kullanılan temel bir uygulama var. Özellikle perakende zincirlerinde çok uygulanır. Sistemi kısaca havuç ve sopa diye tarif ediyorlar. Yani çalışanın iyi bir şey yapması için havuç vereceksiniz. diyorlar. Hata yaptığında engellemek ,tekrar yapmasını önlemek içini sopa yani ceza vereceksiniz. Bu düşünce yapısı ilkel bir bakış açısı. Bu şekilde yaklaşarak insanları motive etmek çoğu zaman mümkün olmuyor.
İnsanları nasıl motive edebiliriz? Ve bunu sürekli kılabiliriz. Bu konuya odaklanmış güzel bir kitap var: Daniel Pink’in Mediacat yayınlarından çıkan “Drive” adlı kitabı, motivasyon konusunda en önemli kitaplardan biridir.
Kitabın özünde şu anlatılıyor. Artık motivasyon kavramı değişti. Sadece havuç-sopa yöntemi işe yaramıyor. Hatta bu yöntem ters tepiyor.
Örnek araştırmalardan biri şu. Öğrencileri a, b diye 2 gruba ayırıyorlar. Çözmeleri için onlara bir bulmaca veriyorlar.İlk gün iki gruba da herhangi bir ödül vermiyorlar. 2. Gün a grubuna bulmacayı belli bir sürede çözerlerse para ödülü veriyorlar. B grubuna bir ödül söz konusu değil. Ödül sayesinde a grubunun çözme hızı bir miktar artıyor. 3. Gün ise her iki gruba da para vermiyorlar.
İşte sonuçlar:
Para ödülü verilen grup önce bulmacaya da daha fazla ilgi gösteriyor. Para ödülü kalkınca bu çaba isteksizliğe dönüşüyor. Çözme hızı azalıyor. Ödül verilmeyen b grubunun ise her geçen gün çözme hızı artıyor. Çünkü bulmacaya daha hakim olmaya başlıyorlar.
Kitabın önermesine göre; zeka ve yaratıcılık gerektiren işlerde para ödülü koymak ilk başta motivasyon sağlasa da daha sonra motivasyonu olumsuz etkiliyor. Nedeni ise içten gelen iş başarma isteğini öldürmesi.
Maaş artışı motivasyonu arttırır mı?
Maaş artışlarının, primlerin, çalışan motivasyonunu arttırdığı söylenir. Fakat bu durum süreklilik arz etmez. Paraya odaklanan çalışan böyle bir durumda, sadece para için çalışmaya başlıyor. Onu ayakta tutan para oluyor. Maaş artışı onu ilk 1-2 ay artış mutlu etse de sonra mutsuzluk başlıyor. Çünkü harcamalarını maaşına göre ayarlamaya başlıyor. Maaşı yine yetersiz gelmeye başlıyor.
Evet geliyoruz kritik soruya; eğer para odaklı ödüllendirme yeterli etkiyi uyandırmıyorsa ne yapacağız?
Çalışanları motive etmek için ne yapmalıyız?
1. İnsanların maaşlarını belirli bir standarta getirin.
Bu sayede maaşlarını düşünmek yerine işlerini düşünmelerini sağlarsınız. Yapılan araştırmalara göre ilkel beynin temel gereksinimi, hayatta kalabilmek. Zihnen bu korkuyu aştığınızda, daha rahat düşünmek kolaylaşır, verimlilik artar. Bu süreçte daha çok çalışmaları için artış yapmak yerine, onlara gerçekleştirebilecekleri hedefler verin. Bu hedefler kendilerini gerçekleştirmelerine imkan sağlarsa, motivasyonları artacaktır.
2. İnsanları bir hayal çerçevesinde bir araya getirin.
Ve onlara bu hayalin tüm detaylarını, başarırlarsa neler olacağını anlatın. Bu şekilde onların yüreğine bir tohum ekmiş oluyorsunuz. İnsanların en temel ihtiyaçlarından biri, ait olmaktır. O yüzden modern hayata geçmişler, topluluklar kurmaya başlamışlardır. Birlikte olmak, ortak amaçlar peşinden koşmak toplumları da ayakta tutan en önemli motivasyon unsurlarından biridir.
Şirketiniz güçlü ve inandırıcı bir vizyona sahipse, onlara peşinden gidebilecekleri hayaller armağan edin. Bu şekilde çalışanların birbirine kenetlenmesi, birlikte hareket etmesi kolaylaşacaktır. Bu durum motivasyonlarının artmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca bir arada olmak, birlikte hareket etmek, mutluluk hormonlarından oksitosin salgılanmasını sağlıyor. Hem motive hem daha mutlu çalışanlara sahip olmak, paha biçilmez bir durumdur.
3. İnsanları hedefleri doğrultusunda düzenli aralıklarla destekleyin.
Hedeflerle yönetmek, hedefler tutarlıysa verimliliğe katkı sağlar. Belirsizlik, insanları yoran bir durumdur. Hedefler, insanların daha odaklı çalışmalarına katkı sağlar. Burada en kritik konulardan biri, çalışanların bu hedefleri içselleştirmesidir. İçselleştirirlerse, bu konuda çalışmaları kolaylaşır, motivasyonları daha üst düzeyde olur.
Hedefler belirlemenin yanında, bu hedefleri düzenli olarak takip etmek de önemlidir. Çünkü çalışanlar dönem dönem hedeflerinden uzaklaşıp, karamsarlığa kapılırlar. Yöneticiler motivasyonlarını arttırmak için, onları dinleyip, eksiklerinin giderilmesi konusunda yardımcı olurlarsa, daha etkin sonuçlar alabilirler.
4. Belirli noktalarda uyarabilirsiniz. Ama bazı noktalarda özgür bırakmanız gerekir.
İnisiyatif, bir çalışanın özgüvenini ve kendini geliştirmesi için en önemli konuların başında gelir. Çalışanları dengede tutmak için belirli noktalarda uyarılarda bulunabilir veya önlemler alabilirsiniz. Fakat bunu sürekli hale getirirseniz, çalışanlarınız risk almaktan kaçınırlar, söylenen işi yapmaya odaklanırlar. Bu durum verimliliklerini ve motivasyonlarını olumsuz etkiler.
İnsanların motivasyonlarını arttırmak için onlara hareket alanı bırakmalısınız. İnsanın yaratıcılığının en çok arttığı nokta, kendini olaya kattığı durumlardır.
5. Paylaşın.
Şirketlerde yapılan anketlerde, çalışanların en önemsedikleri konulardan başında; önemsenmek ve düşüncelerine saygı duyulması geliyor. İnsanın doğası gereği, en önemli ihtiyaçlarından biri, kendini ifade etmektir. Çalışanlarınızı dinler ve onlara birey olarak saygı duyarsanız, motivasyonlarını arttırırsınız.
Paylaşmak, insanları bir arada tutmanın en kolay yollarından biridir. Onlarla yeni bilgileri, öğrendiklerinizi, düzenli aralıklarla paylaşın. Bu sayede insanlar bir takımın üyesi olduklarının farkına varacaklardır. Paylaşmak, çalışanların bağ kurmasını kolaylaştıracaktır. Ayrıca birlikte başarmak, başarının en keyifli formlarından biridir.
Bu konuda Türkiye’nin en önemli şirketlerin biri olan AGT ‘nin Ceo’su Mehmet Semih Söylemez’in yazdığı güzel bir kitap var: Birlikte Başarmak.
Okumanızı öneririz.
6. Saygı duyun.
Yaptıkları güzel bir iş karşılığında söyleyeceğiniz güzel bir söz, paradan çok daha fazla anlam ifade edecektir. Çünkü insan bir makine değildir. Duyguları ile hareket eder. Dünyanın en büyük liderleri de bu duyguları harekete geçirebilenlerdir. Bunu başarmak, motivasyon için en kritik faktörlerden biridir.
Hepimizin en önemsediği şeylerden biri, özümüze saygı duyulmasıdır. Karşımızdaki insana saygı duymak, önce kendimize saygı duymaktır. İnsanlar kendilerine saygı duyulan ortamlarda, kendilerini daha rahat ifade edebilirler. Bu da motivasyonlarını ve iş verimliliklerini arttırır.
7. Bir iş başarmış olmanın mutluluğunu yaşatın.
İnsanı belki de en mutlu eden şey, bir iş başarmanın mutluluğudur. Emek verip, irade gösterip sonuca ulaştığınızda, ciddi oranda mutluluk hormonu salgılanır.
Dünyadaki en büyük arayış ya da yolculuk, insanın kendi içine yapmış olduğu yolculuktur. Aslında her insanın amacı, kendini gerçekleştirebilme, hayata dair hedeflerine ulaşabilmektir.
Bir insanı motive etmenin en iyi yolu da ona bir hayal hediye etmektir. Onun hayatını belirli ilkeler çevresinde yaşayabilmesini sağlamaktır. Çünkü onun hayatına bir anlam kattığınızda, onu sabah erkenden kaldıran, gece yarısına kadar uyutmayan bir hediye vermiş olursunuz. Motivasyonu sağlamanın en iyi yolu da, insanları anlamlı hedefler çerçevesinde bir araya getirmek ve onları sürekli desteklemektir.
Peki gelelim size.
4 sorumuz var
1) Sizin hayatınızı değerli kılan şey ne?
2) Ne için yaşıyorsunuz?
3) Hayat amacınız ne?
4) Anlamlı bir hayat yaşadığınız düşünüyor musunuz?